MÜFETTİŞ GELDİ
İlk
okul birinci sınıfa başlamıştım. Ağlamadan, annemi isterim, demeden,eve
kaçmadan geçmişti ilk gün. Her fırsatta ögretmenin gözüne girip, sevgisini
kazanmaya çalışıyor, beni farketsin diye hoplayıp zıplıyordum. En sevimli
halimle başarılı olmaya çalışıyordum. Beni okula gönderenler “öğretmen seni çok
sevecek,annen gibi seninle ilgilenecek, a’ yı b’yi ögretecek demişlerdi.her
yaptığım resmi, çizdiğim harfi göstermek için defalarca “öğretmenim “ dedim,ama
o bana bir kere bıle Ayşe demedi. Harfleri öğrendiğim zaman ilk işim,
öğretmenime şiir yazmak oldu, beni dinlemedi.
Resimlerimde ellerinden tutarken çizdim onu, o bir kere bile tutmadı.
Rüyalarımda saçlarımı okşardı, yanında dolandım saçlarım kısayken beni hiç
sevmezdi, uzadığını bile farketmedi. Herkesin yazdığına baktı, aferin attı; ben
defterler bitirdim bir tane çizik bile koymadı. Yine de sevdim onu, o da beni
sevdi sandım.Bir gün çok hastalandım. Kötü kötü öksürüyordum. Annemi çağırdı.
Benimle ilk defa ilgilendiğini düşündüm, koşa koşa eve gittim, annemi çağırdım.
Anneme;
-
Al, şu kızını doktora götür, kötü kötü öksürüyor,verem
midir nedir? Arkadaşlarına bulaştırmasın, dedi.
Annem
çok üzüldü bu sözlere, yumuşak bir ses tonuyla:
-
Götürdüm doktora, sadece üşütmüş hoca hanım
dedi.
Öğretmenim ses tonunu yükselterek:
-
Hanım hanım bu çocuk verem bana rapor
getireceksiniz, dedi.
Annem üzerimi hazırlayıp çantamı
hazırladı, bir yandan da gözyaşı döküyordu. Elimden tutup doğru doktora; hemde
o fakirlikte özel doktora götürdü. Filimler çekildi, tahliller yapıldı. Sonuç
aynıydı ; üşütmüşüm. Annem dosyayı ve evrakları öğretmenin eline verdi. Öğretmen
şöyle bir bakıp anneme iade etti. Bana elinin tersiyle sınıfı gösterdi,
oturmamı işaret etti. Öksürmem devam ediyordu. Öğretmen sınıfa girer girmez
yanımda, önümde ve arkamda oturan arkadaşlarımı kaldırdı. Benim yalnız oturmamı
istedi. Ben yine de onu seviyordum. Bu hareketi çocuk aklımla arkadaşlarıma
öksürük bulaştırmayayım diye yaptı sanmıştım. İki hafta böyle yalnız oturdum.
Bir gün
okula müfettişler geldi. Öğretmen apar topar yanıma birilerini oturttu.
Müfettiş gelmeden, gözde öğrencilerini ön sıralara oturtturdu, onları sıkı sıkı
tembihledi;
-
Parmak kaldırın,
-
Çok konuşmayın,
-
Sorulara cevap verin,
-
Kavga etmeyin, konuşanın sözünü kesmeyin.
Cümleleri
bitmeden müfettiş bey içeri girdi. Öğretmen panik halde hepimizi kaşıyla,
gözüyle susturdu. İlk andan itibaren öğretmenin gözdeleri , yasaklanan her
komutun tersini yapmaya başlamışlardı bile. Öğretmen telaşlanmıştı, ne
yapacağını bilemiyordu. Müfettişin görmediği yerlerde, eliyle koluyla
yaramazlık yapanları tehdit ediyor, bazen parmağıyla sus işareti yapıyordu.
Müfettiş evraklarını beğenmemezlik ifadesiyle yazmış, sorularını sormaya başlamıştı.
Öğretmenimizin işaretiyle sorulara cevap vermeye kalkanları, müfettiş bir daha
düşün diye yerine oturtturuyordu. Öğretmen artık iyice bocalamaya başlamıştı.
Müfettiş;
-
Bir de okumalarına bakalım, dedi.
Maskara Maymun adında bir metin okuyorduk.
Okumalar bitmiş, öğretmene bir fırça da okumalarımız için çekilmişti. Müfettiş,
bu sınıftan bir şey çıkmaz edasıyla, son bir soru soracağını söyledi. Ellerini
arkada birleştirip, bir ileri bir geri yürüyüp, bir yandan da sorusunu
düşünüyordu. En sonunda beklene soru geldi. Soruyu hatırlamıyorum ama cevabı
hiç kimse bilememişti. Sorulan tüm soruların cevabının adım kadar iyi
biliyordum. Fakat susturulup konuşturulmadığım için parmak kaldırıp kendimi
göstermeye cesaret edemiyordum. Ah öğretmenim, beni sevse , bana güvense, hadi
konuş dese diye dua ediyordum. Ben böyle kafam önümde düşünürken, sert bir ses
tonuyla kendime geldim.
-
Sen, dedi müfettiş.
Ben üstüme alınmadım, etrafıma
baktım. Arkadaşlarım sırıttarak, nasıl olsa bilemez, der gibi bana
bakıyorlardı. Bana hiç fırsat vermediler ki bilsinler, ben de vardım o sınıfta
görmediler. Müfettiş ses tonunu yükselterek tekrar bağırdı.
-
Sen sen arkadaki.
Utana, sıkıla ayağa kalktım. Müfettiş
soruyu tekrarladı. Ben sorunun cevabının içine kendi yanlızlığımı, farkında
olunmayışımı, ciddiye alınmayışımı da katıp, Maskara Maymunun dilinden anlatı
vermiştim. Sanki tüm dünya beni dinliyordu. Hayatımda ilk defa birileri vaktini
benim için harcıyordu. Öğretmenim ağzı açık bir şekilde bana bakıyor, müfettiş
adeta çarpılmış gibi gözünü kırpmadan beni dinliryordu. İçimden inşallah
öğretmen bana kızmaz, zaten beni sevmiyor diye dua ediyordu. Artık kabul
ediyordum, beni sevmiyordu. Öğretmenimiz zenginlik, kalite ve güzellik
meraklısıydı. Bense zayıf, fakir ve bakımsız, birazda çirkin bir kızdım.
Mifettiş kendine geldikten sonra öğretmene döndü.
-
Hoca hanım mühteşem yetiştirmişsiniz,
mükemmel eğitmişsiniz, siz daha iyi
okullara layıksınız, çok tebrik ediyorum , buyrun dışarıda görüşelim, deyip
gitmişti. Öğretmenimiz bize gururla bakıp, zafer kazanmış komutan edasıyla,
müfettişin arkasından çıkmıştı. Ertesi gün ve daha sonraki günler öğretmenim
bana farklı davranmadı. Gözdeleriyle uğraştı, yine beni görmedi. O gün benim
için iyimi geçti, kötümü geçti anlamadım. Yine okula gittim ama öğretmen sınıfa
gelmedi. Başka bir öğretmen geldi;
-
Çocuklar müfettiş öğretmeninizin sizi
yetiştirmesini çok beğenmiş, onun daha iyi bir sınıfta çalışmasını
istemiş,tayini çıktı, çok kaliteli bir okula gitti.
Arkadaşlarım ilk defa bana sevgiyle
baktılar. Önemli ve değerli olduğumu hissettirdiler. Bana top attılar.
Hastalandığımda yanımdan kaçmadılar. Artık bende vardım. Parmak kaldırıyordum.
Öğretmenim banada aferin diyordu. İlk öğretmenimin adını hiçbir zaman unutmadım
ama kimseyede söylemedim. O beni hiç sevmedi ama ben onu çok sevdim. Olsun
öğretmenim sen benim saçımı hiç okşamadın ama ben senin ellerinden öperim.
GÜLŞEN KOÇAK DEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder